20 Kasım 2008 Perşembe

“Hiçbir ses masum değildir…”*

.


Bir özgür doğaçlama performansının yetkinliği söz konusu olduğunda dikkat edilesi nitelikleri düşünecek olursak; kimi sahnedeki müzisyenlerin uyumuna, kimi müzisyenlerin hem kendilerini hem de dinleyici kitleyi sürükleyebildikleri değişken ambiyansın yerindeliğine, kimi ise müzisyenlerin kişisel olarak teknik yeterliliklerine ve sazlarından çıkan seslerin bütünlüğü gibi unsurlara prim verilebileceğini söyler. Hepsi kabul, ama bir de “olabildiğince sınır tanımayan” klişesini eklemek isterim ben bunlara.
23 Eylül Salı akşamı İTÜ Maçka Kampusü, MİAM (Müzik İleri Araştırmaları Merkezi) Konser Salonu’nda gerçekleşen Islak Köpek konserinin haleti ruhiyesine dair birkaç söz etmek isterim ki, bu performans yukarda sıraladığım tüm unsurları zerafetle barındırıyordu bünyesinde…
Islak Köpek grubu, özgür doğaçlama sahnesi göz önüne alındığında pek zengin bir coğrafya sayılamayacak Türkiye’de, bu işi layığıyla yapan yegâne oluşumlardan. Farklı altyapılardan ve disiplinlerden gelen beş müzisyenin sahnedeki uyumunun keyfine dahil olabilmek için, öğrenilmiş batı müziği algımızı konser salonunun girişinde bırakmanın gerekliliğine inanıyorum.
Malum, çoğu özgür doğaçlama performansı birçoğumuzun müzikte aradığı temel unsurlar olan melodik, ritmik ve armonik düzenleri barındırmıyor içinde. Onun yerine odağa mod, ambians, seslerin dokusu, bireysel ve bütünsel yönelimleri gibi unsurları getirerek; müziğe dair algılarımızı sorguladığımız ve belki kendi tercihlerimiz konusunda keşiflerde bulunduğumuz deneyimler oluveriyor.
İlk konserini 2005 yazında veren Islak Köpek’in şimdilerdeki kadrosu, gitarda Şevket Akıncı, melodika, cracklebox ve bilgisayarda Korhan Erel, tenor saksofonlarda Robert Reigle ve Volkan Terzioğlu ve kemanda Dilek Acay’dan oluşuyor. Bugüne değin kadroda yer almış isimler arasında gitarda Dirk Stromberg ve perküsyonlarda Volkan Ergen bulunuyor.Topluluk Galata Perform’da düzenli olarak konser vermenin yanı sıra, Transit Doğaçlama Günleri ve Akbank Caz Festivali gibi etkinliklerde de sahne almış.
O günkü konsere geri dönecek olursak; benzer projelerde akustik enstrümanlar kendilerine özgü bir hiyerarşi ile akarken, elektronik seslerin adeta yan odadan geliyormuşçasına bağımsızca örgülenmeleri performansın en negatif özelliklerinden biri olurken, Islak Köpek’te elektronik işlemeler ve üretimlerin sahnedeki enstrümanlarla uyumu oldukça dikkat çekici...
Gitarist Şevket Akıncı’nın sazının olanaklarından olabildiğince yararlanarak; kullandığı pedalların yanı sıra arşe, fırça gibi cisimlerle gitarından çıkardığı sesler ve nadiren de olsa oluşturduğu melodik motiflerle performansa katkısı takdire şayandı. Ayrıca topluluğun o gün tenor saksofon çalan iki üyesinin tarzlarındaki farklılık, performansa zenginliğini katan yegane unsurlardan olarak anılabilir.
Her ne kadar Islak Köpek sahnede kolektif doğaçlama yapan ve her enstrümanın benzer yoğunlukları bulunan bir topluluk olsa da, üflemeli sazların algının odağına yerleşmesi bir çok kulak için sıradan bir durum. Robert Reigle olağanca dinginliği ile sazının olanaklarını multifoniklerle zorlarken, Volkan Terzioğlu’nun atonal notaları birbirinin ardına hızlı biçimde sıralaması ve saksofonun deve boynu kısmını çıkararak çeşitli kombinasyonlarda çalması ses zenginliğine işaret ediyordu.
Konserin ortalarına doğru, kemanda Dilek Acay ve tenor saksofonda Robert Reigle’ın birbirlerini tamamlayarak tansiyonu yükseltmeleri benim için performansın en keyif verici anlarından biriydi.
Islak Köpek üyelerinin sazlarından ve kolonlardan akan anarşik seslerin kendi içindeki dengesi, bir sahnede vuku bulan ideal bir demokrasiyi andırıyor; tüm sazlarda benzer ağırlık ve tüm seslerde yerinde ve zamanındalık...
Islak Köpek dinlerken ne ayağınızla eşlik edebilirsiniz, ne dans edebilirsiniz, ne de sevdiğinizle ilgili hülyalara dalabilirsiniz; tüm gerçekliğiyle bulunduğunuz ana çakılırsınız ve müzisyenlerin sazlarından ve elektronik seslerden örülmüş bütünlüğün içinde gündelik algıların bir miktar dışında çıkabilmenin verdiği yegane keyfe dahil olabilirsiniz.Islak Köpek’in ürettiği hiçbir ses masum değil*, her biri o anı oluşturan yegâne bütünün birbirine sebebiyet veren parçaları…

* Avrupa özgür doğaçlama sahnesinin önemli isimlerinden Edwin Prévost’un kitabı No Sound is Innocent: AMM and the Practice of Self-Invention Meta-musical Narratives: Essays’in isminden ilham alınmıştır.