8 Kasım 2010 Pazartesi

Cecil Taylor

.


Akbank Caz Festivali’nin perşembe akşamı CRR’de gerçekleşen konseri belki de bu yılki festivalin en ilginç konseri oldu. Özgür cazın yaratıcılarından piyanist Cecil Taylor ve Avrupa serbest doğaçlama sahnesinin önde gelen davulcularından Tony Oxley’nin performansı, salonda bulunan dinleyicilerin bir kısmını hayran bırakırken hatırı sayılır bir kalabalığın ise salondan kaçarak uzaklaşmasına sebebiyet verdi. Cecil Taylor, performanslarına dinleyicinin hazırlanarak gelmesini söyler, çünkü piyano stili ilk duyuşta kaotik bir kakafoni etkisi yaratır, dinleyici için olukça talepkâr ve tabir-i caizse zor bir müziktir. Batılı kulakların melodi, ritim, tonalite ve dinamiklerle alakalı alışkanlıklarını alaşağı eden bu müzik, dinleyiciyi müziğe dair bambaşka bir algı geliştirmeye davet eder. Piyanonun tuşlarına bir perküsyon takımıymışçasına yaklaşan, piyanonun geniş ses aralığının her bölgesinden mümkün mertebe yararlanan, olağan dışı hızı ve enerjisi ile Cecil Taylor’ın stili, 1960’larda cazın yönünü tayin etmede oldukça öncü bir rol üstlenmiştir.

Bir tür olarak özgür caz; müziğin yapısal bileşenleri olarak sıralayabileceğimiz tonal, armonik, melodik, ritmik geleneklerin ötesine geçmeye, gruptaki solist eşlikçi ayrımından uzaklaşmaya, enstrümanın tınısal kapasitesini ve çalma tekniklerini zorlamaya, serbest doğaçlamayı yaratım sürecinin merkezine koymaya tekabül eder. Caz geleneğine anarşik bir yaklaşım olarak da yorumlanabilecek olan bu akım, bazı eleştirmenlerce ‘anti-caz’ ismiyle de anılır. Özgür cazın ortaya çıkışında 1960’larda Amerika’nın politik ve sosyolojik durumunun yanı sıra, cazın artık siyahi nüfusu temsil eden bir müzik geleneği olmasının ötesinde ticari kaygılar ekseninde dönmesine, bir nevi cazın salon müziği olmasına dair bir isyan halidir.

Kariyeri boyunca çizgisinden ödün vermeyen Cecil Taylor; minik cüssesi, dizine kadar çektiği çorapları ve poturvari pantolonuyla perşembe akşamı sahnede, 80 yaşında, hâlâ enerjisinden ve ateşinden kaybetmeden, bizlere nasıl her şeye karşı durulur dersi verdi. Piyanonun tuşlarına rastgele vurulduğu etkisi de yaratabilecek olan bu müzik, aslında çok üstün düzeyde bir tonal hafızanın göstergesiydi ve kendi içinde takdire şayan bir uyum barındırıyordu. Cecil Taylor doğaçlamalarında piyanonun farklı oktavlarından seçtiği notalarla o anlık bir düzen yaratır ve doğaçlamaları bu düzenin çeşitlendirmeleri ve birbirini takip eden motifler üzerine kuruludur. Konserde beni en derinden etkileyen kısım ise Tony Oxley’nin saten gibi kaygan ve mütevazı eşliğiydi. Cecil Taylor’ın piyanoda yarattığı motifleri davul setinde tekrarlarken, olağan dışı bir içgüdüyle yakaladığı dinamikler ve tuşesi ile piyanoyla enfes bir uyum yakalıyordu.

Müzik tarihinde bazı figürler vardır ki onların getirdiği yeniliklerden sonra bir daha hiçbir şey aynı olmaz; teorik geleneklerin ötesine geçerler, tamamen kendilerine has ve daha önce rastlanmamış bir üslupla kendilerinden sonra gelen akımlara öncü olurlar ve bir dönem, onların ismiyle anılır. Nasıl Beethoven’dan sonra sonat formu algısı, Arnold Schoenberg’den sonra tonaliteye yaklaşım değiştiyse ya da Charlie Parker’dan sonra cazın yönü sanat müziği olmaya doğru eğrildi ise; Cecil Taylor da cazı her defasında yeniden tanımlamaya devam ediyor.

* 24.10.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok: