8 Kasım 2010 Pazartesi

Philip Glass

.


Günümüzde Çağdaş Batı Sanat Müziği dünyasında oldukça geniş bir kitleye hitap edip, sanat müziğini kitleler için erişilir kılan besteci sayısı ne yazık ki çok az. Özellikle atonalitenin, tınısal arayışların ve teknolojinin yansımalarının hüküm sürdüğü 20. yüzyılda etkili olmuş Yeni Müzik’in sınırlı sayıda bilinçli dinleyiciye hitap etmesi gibi bir durum söz konusu. Ancak yeni müzik akımları arasında minimalizmin farklı bir yeri var. 1960’ların Amerikası’nda yeşeren bu akım tekrar eden figürler üzerine kurulu olması, maceraperestlikten uzak ritmik yapısı ve durağanlığı ile ‘basit ve sıkıcı’ diye eleştirmesine rağmen, yalnız çağdaş müzik çevrelerinde değil popüler müzik dünyasında da yoğun ilgi gördü. Minimalizm akımının öncülerinden Philip Glass hem konser salonlarında, hem opera evlerinde, hem film müziği ve popüler müzik endüstrisinde takdir gören belki de tek besteci olarak öne çıktı.

Her ne kadar yaklaşımlarında farklılıklar gözlense de Terry Riley, Steve Reich ve La Monte Young gibi Amerikalı çağdaşlarının yanı sıra, Philip Glass da minimalist okulun kurucularından biri olarak anılır. Kendisine ‘minimalist besteci’ yerine ‘tekrar eden yapıların bestecisi’ demeyi tercih eden Philip Glass’ın müziğindeki armonik durağanlık, bir nevi yüzünü doğunun kaynaklarına döndürdüğünün göstergesidir. Philip Glass, öğrencilik yıllarından itibaren yüzünü Hint Sanat Müziği’ne dönerek bu geleneğin gerek felsefi, gerek de doğaçlamaya taban oluşturan döngüsel ritmik yapılarından yoğun olarak etkilendi; müziğinin temellerini bunun üzerine kurdu. 1960’larda sitarcı Ravi Shankar’ın popülaritesiyle Hint Sanat Müziği etkisi pop dünyasında Beatles, caz dünyasında ise John Coltrane üzerinden kendini göstermekteydi. Batı Sanat Müziği üzerinde yansıması ise, 1960’ların ortalarında Chappaqua filminin müzikleri için Ravi Shankar’la birlikte çalışan Philip Glass üzerinden oldu.

Philip Glass’ın müzik dünyasında üstlendiği rolde üretkenliğinin ve çalışmalarındaki çeşitliliğin de payı büyük. Operaları, sekiz senfonisi, sekiz konçertosu, yaylı dörtlüler için yazılmış eserleri, solo çalgılar için yazmış olduğu eserler... yaptığı film müzikleri ile üç kez Oscar’a aday olması, kendi bestelerini çalmak için kurduğu Philip Glass Ensemble’da icracı olarak boy göstermesi ve turneye çıkıp solo piyano için yazmış olduğu eserleri çalması Philip Glass’ın zengin sanat yaşamından kimi başlıklar.

Philip Glass’ın solo piyano için yazmış olduğu eserleri arasında 1989’da yayınlanan ‘Solo Piano’ albümünde yer alan besteler kendine has stilini karakterize etmesi açısından önemlidir. Bu eserlerden ‘Metamorphosis’ 1988’de bestelenmiş ve ismini Kafka’nın Dönüşüm isimli hikâyesinden alıyor. Favorim olan ‘Mad Rush’ ise 1981’de Dalai Lama’nın New York’ta ikamet edecek olmasını kutlayan etkinlik için yazılmış; ilk olarak Dalai Lama’nın St. John the Divine Katedrali’ne girişinde Philip Glass tarafından kilise orgunda çalınmış. Bir diğer beste ‘Wichita Vortex’ ise Glass’ın yakın arkadaşı Beat kuşağı şairlerinden Allen Ginsberg’in aynı isimli şiirinden alınan ilhamla bestelenmiş; Ginsberg’in şiiri okumasına eşlik ederek ve şiirin ritmine ayak uydurarak... Bir konser piyanisti şatafatı ve virtüözik dışa vurumculuğun yakınından geçmeyen bir duruş Philip Glass solo piyanosu. 2003’te yayınladığı Solo Piyano için Etüdler 1-10 da bu geleneğin devamı bir nevi; bu besteleri kendi başına turneye çıkıp solo piyano eserlerini seslendirdiği performanslar için repertuarının genişlemesi ve kendi çalış tekniğini ilerletmek açısından yaptığını söylüyor besteci.

Philip Glass 12 Aralık akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda solo piyano için yazmış olduğu eserleri seslendirmek için sahnede olacak. Çağdaş klasik müzikten çok ambient müzik kategorisinde değerlendirilmesi daha makul olacak bu eserler, popüler müzik çevrelerinde Glass’ın en ilgi uyandıran eserlerinden. Orkestra ya da başka solo çalgılar için yazdıklarından farklı olarak Glass’ın ‘solo piyano’ eserleri Erik Satie çağrışımlı ambians odaklı bir müzik. Solo piyano yazımının temelinde yer alan tekrar eden motifler, az ve nitelikli lirik melodiler, akışkan dinamikler ve narin tınılar ile birlikte Philip Glass’ın vaat ettiği meditatif evreni oluşturuyor. Kaldı ki söz konusu Philip Glass olduğunda ‘az’ genellikle daha çoktur.

*08.12.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok: