14 Mart 2013 Perşembe

New York Jazz Sahnesinin Yükselen Yıldızı Aruán Ortiz




Kasım ayı başında Alt Caz’da sahne almak üzere Türkiye’yi ziyaret eden Aruán Ortiz / Michael Janisch Quintet’in performansı beni öyle etki altına aldı ki; grubun iki liderinden biri olan piyanist besteci Aruán Ortiz’in müziğine ve müziğe yaklaşımına merak duymadan edemedim. Basta Mike Janisch, piyanoda Aruán Ortiz, trompette Raynald Colom ve davulda Rudy Royston’dan oluşan topluluk, jazz standartlarından ve kendi bestelerinden oluşan repertuara getirdikleri yorum oldukça dinamik ve akıcı olmasının yanı sıra dört müzisyenin iletişiminin derinliği ayrıca dikkat çekiyordu. Küba asıllı piyanist & besteci Aruán Ortiz ise bu sıralar New York jazz sahnelerinin dikkat çeken isimlerinden. Müziğe ruhani yaklaşımını; klasik eğitimden miras titizliği, jazz’ın olanakları ve çeşitli müzikal geleneklerden etkilenimlerle harmanlayan müzisyen; bol boşluklu perküsif stili ve yoğun enerjisi ile meşaleyi Thelonious Monk’tan devralmışçasına çalıyor. Sözü kendisine bırakırsak…
Bildiğim kadarı ile klasik müzik eğitimi almış bir müzisyensiniz, jazz’a ilginiz nasıl başladı?
Evet, klasik piyano ve viyola eğitimi aldım. Büyüdüğüm yer olan Santiago de Cuba’da jazz’dan haberdardım ama çok da fazla değil çünkü Küba’da jazz, başkent Havana’da daha popülerdir.  O yıllarda Havana’da Jazz Plaza Festivali doruklarındaydı; Dizzy Gillespie, Von Freeman ya da Max Roach gibi müzisyenler festivale sıklıkla katılıyorlardı. Jazz’la alakam onlu yaşlarımda konservatuarda okurken oldu. Benim için herşeyin başlangıcı bir arkadaşımın evinde Chick Corea’nın “My Spanish Heart” albümünü dinlemek oldu. Bu albümü gerçekten çok sevmiştim ve uzun zaman dinlemiştim. Parçaların bazılarını deşifre etmiştim ve bunları çalmak üzere arkadaşlarımla bir grup kurduk. Bunları okulda çalıyorduk, konservatuarın “jazz adamları”ydık. Herşeyi içgüdü ile çalıyorduk, jazz armonisine, formlarına ya da solo geliştirmeye dair hiçbir fikrimiz yoktu çünkü tek referansımız bu albümdü. Arturo Sandoval, Gonzalo Rubalcaba ve Irakere gibi Kübalı jazz müzisyen ve gruplarını dinlediğimizi ve taklit etmeye çalıştığımızı hatırlıyorum. Eğlenceliydi.
2012 sizin için oldukça yaratıcı bir yıl olmuş gibi. Birbirinden stilistik olarak oldukça ayrıksı olan iki yeni albüm yayınlamışsınız: Camarata Urbana Ensemble ile ‘Santiartican Blues Suite’ ve kendi dörtlünüz ile ‘Orbiting’. Bu albümlerden biraz bahseder misiniz?
2012 albümler konusunda benim için çok güzel bir yıl oldu. Camerata Urbana Ensemble ile olan ‘Santiarican Blues Suite’ albümü fikri, aslında Boston’daki José Mateo Bale Tiyatrosu’nun 25.yıl dönümü için benden parça sipariş edilmesi ile başladı. ‘Pagan ya da Değil’ isimli bale için, 1801-1805 yılları arasında gerçekleşen Haiti devrimi sonucu Küba’ya olan büyük göç sonrası, Küba’nın güneydoğusundaki Oriente bölgesinde Afro-Haitili müziğin gelişimini konu eden 35 dakikalık bir beste yaptım. Özel olarak güçlü folklorik unsurlar taşıyan, Afrika diasporası müziğini yansıtan ve daha klasik bir enstrümantasyon ile sergileyen; yani geleneksel Küba müziği, çağdaş klasik müzik ve doğaçlamalar içeren bir parça yazdım. Şirket baleyi 2011’de sundu ve Sunnyside Records albümü bu yıl yayınladı. Çok güzel bir deneyimdi ve o zamandan beri Camerata Urbana Ensemble’ın müzik çevrelerinde sunulumu elle tutulur bir hale büründü. Tesadüfen Orbiting albümüm de 2011’de Fresh Sound records için kaydedildi. New York’ta genelde birlikte çaldığım müzisyenlerle kaydettiğim bir jazz girişimi oldu; davulda Eric McPherson, basta Rashaan Carter ve gitarda David Gilmore. Bu kayıt da bu sene yayınlandı. Enstrumantasyon farklı, lakin fikir yine aynı amacı taşıyor; tüm deneyimlerinin ve çalışmalarının bir araya geldiği, sesini dışarı taşıdığın, kendi kimliğinin sonucu olarak, kim olduğunun sonucu olarak, sana benzer düşünen bir insan topluluğunu bir araya getirerek, yalnızca keyif için önyargısızca müzik yapmak.
Küba kökenleriniz müziğinizi nasıl etkiliyor?
Küba kökenlerim kim olduğumu, kimliğimi, dilimi ve Afrika’daki atalarımı tanımlıyor. Yaptığım her şeyde var, çünkü ne zaman bir parça yazsam ya da çalsam büyüklerime ve atalarıma hürmet göstermeye çalışıyorum. Küba kökenlerim ifade biçimim, duygularım, tutkularım ve saplantılarım.
Sizi etkileyen müzik gelenekleri nelerdir?
Blues, congo, abakuá, tumba francesa, jazz’ın çağdaş ifadeleri gibi Yeni Dünya’dan Afrika kökenli ve ham folklorik amaçlı yaratıcı müzikler. Derin bir mesajı olan her müzik beni etkileyebilir. Son zamanlarda Ligeti, Bártok, Reich, Boulez, Elliot Carter gibi çağdaş bestecilerin yanı sıra Endülüs’ten bir sürü muhteşem müzik dinliyorum. Müziği, içinde ne olduğunu göremediğin lakin iletilen mesajı duyduğun ve hissettiğin soyut bir mimari enstalasyon olarak görüyorum. Asıl keyif, bilgi henüz beyin tarafından işleme geçirilmeden ya da filtrelenmeden önce sindirilme kapasitesinden geliyor ve mesaj bir sesler kombinasyonu olarak algılanıyor. Bunlar birlikte -hoşuna gitsin ya da gitmesin- senin içinde müziğe karşı bir tepki doğuruyor.
Türk geleneksel müziği ya da Türk makam müziği dinleme şansınız oldu mu?
Aslında bu kez çok az. Geçen geldiğimde klasik Türk müziği albümleri almıştım, çok derin bir müzikti. Makamlar ve Sufi müziği hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorum.
Müziği kendinizi ifade etmek için seçmiş olmanız hangi motivasyonunuzdan kaynaklanıyor? Müzik üreterek hayatta nereye ulaşıyorsunuz?
Çok güzel soru. Müziği seven meraklı bir insanım, müziği sözlerin ötesinde kendimi ifade edebileceğin bir araç olarak görüyorum. Formlar, yapılar, dokular ve şekiller gibi soyut bir yolda güzellik yaratmaya kapı açan her şey bana ilham veriyor. Yani çalıştığım zamanlarda, çeşitli parçalardan küçük cümleler alıyorum ve onlara farklı bakış açıları ile aynı materyalden yeni renkler ya da aralıksal kombinasyonlarla yaklaşmaya çalışıyorum. Ne oluşturacağını bilmeden yaptığın bir bulmaca gibi. Ve zihnimi belirli bir sembolik form düşünmeden, bulmacanın parçalarını bir araya getirdiğimde şaşırtıcı biçimde muhteşem bir şeyle karşılaşabiliyorum. Bence müzikte bu yöntemi kullanmak insanların bilinçleri üzerinde bir etki yaratıyor, çünkü bu alışılagelen yöntem değil. Ben her zaman beklenmeyen, dinleyicinin ilgisini bir nevi saptıracak bir şey yaratmaya çabalıyorum. Bu benim bir sanatçı olarak asıl amacım ve müzik yaratmaktaki yegâne amacım; ‘yeni’, ‘eski’ ya da ‘kötü’ gibi kavramların anlamlarını değiştirmeye çalışarak kendi hikâyemi anlatabilmek için geleneksel materyalleri kullanmak. Her şey her şeyin aynası ve her şey her şeyin yansıması.
Gelecekteki işbirlikleriniz ve projeleriniz hakkında konuşabilir miyiz?
Önümüzdeki sene kayıtlar, canlı performanslar ve beste çalışmalarını içeren güzel projelerim olacak. Piyanist ve besteci Bob Gluck ile Albany Üniversitesi’nde canlı kaydettiğimiz, piyano ve elektronikler için ‘Textures and Pulsations’ albümü henüz yeni yayınlandı, şu an bu ilginç CD’nin tanıtımı için uğraşıyoruz.  Bu sıralar ‘Collage’ isimli bale için bestelemiş olduğum, Albany Senfoni Orkestrası tarafından 7-8 Mart 2013’de New York’ta ilk kez seslendirilecek olan, 35 dakikalık bir parçanın düzenlemesi ile uğraşıyorum. Ayrıca Morokolu şarkıcı Amina Alaoui ile güzel bir proje içersindeyim; piyano, çello, ses ve perküsyon için bir parça yazıyorum ve Camerata Urbana Ensemble ile önümüzdeki yaz Karayibler’de çıkacağımız turneye hazırlanıyorum. Ayrıca bu bahar ve sonbahar döneminde Aruán Ortiz Quartet ile Aruán Ortiz/Michael Janisch Quintet ile önümüzdeki yaz tura çıkacağım. 

*Jazz Dergisi Ocak 2013 sayısında yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok: