Phronesis’in
2012’de yayınlanan ‘Walking Dark’ albümü; içine çeken groove’u, akılda
kalıcılığın ve derinliğin dengesinde beste yapıları ile sene içinde beni en
cezbeden jazz albümlerinden biri oldu. Kontrbasta Danimarkalı Jasper
Høiby, piyanoda İngiliz Ivo Neame ve
davulda İsveçli Anton Eger’den oluşan
üçlü geçtiğimiz sene devam eden ve tamamen karanlıkta çaldıkları ‘Pitch Black’
konser serisini Høiby’nin, katarakt sonucunda görüşünü yitiren kız kardeşine
ithaf etmiş. Güçlü kontrbas melodileriyle ortaya çıkan enerjinin, lirik ve
akışkan piyano katılımı ile dinginleşirken, davulun zemini gösterişsiz bir
yetkinlikle dolduracağı bir performans ilginizi çekerse; Phronesis 27 Mart
2013’te Salon İKSV’de bir konser verecek. Bu konseri bahane bilerek, üçlünün kurucusu
Jasper Høiby ile bir söyleşi yaptım.
Phronesis
nasıl kuruldu?
Phornesis, Kraliyet Müzik Akademisi’nden
mezun olmamın ardından Danimarka’ya geri taşındığım 2005 senesinde kuruldu.
Orda fazla kimseyi tanımıyordum ama Anton’un çalışını dinlemiştim; onla ve İvo
ile bir grup kurmak istedim.
Son albümünüze ‘Walking Dark’ın
ismini verirken kardeşinizin
deneyimlediği bir hastalık sonrası görüşünü yitirmesinden etkilendiğinizi
okumuştum. Tamamen karanlıkta gerçekleşen ‘Pitch Black’ konserler seriniz kız
kardeşinize adanmış. Bu serilerden bahsedebilir misiniz? Müzisyenlerin ve
dinleyicinin bu yaklaşımdan nasıl etkilendiğiniz düşünüyorsunuz?
Aslında
albümün bu konserlerden etkilenmesinden çok, albümün ismi bu ‘Pitch Black’
konserler serisinden geliyor ve bu karanlıkta çalma konsepti kız kardeşime
ithaf edildi. Işığın yokluğu hem müzisyenlerin hem de dinleyicilerin
deneyimlerini oldukça yoğunlaştırıyor ve bir şekilde herkesi yakınlaştırıyor.
Bundan önceki albümlerde, tüm
besteleri siz yapıyormuşsunuz, lakin bu albümde besteleme aşamasında tüm grup
üyelerinin katkısı var. Bunun Phronesis’in müziğini ve aranızdaki iletişimi
nasıl değiştirdiğini düşünüyorsunuz?
Kesinlikle
grup duygusunu arttırdı ve herkesin müzikal olarak söyleyeceklerinin olduğu bir
yerde doğal bir geçiş oldu.
Danimarkalı olmanıza rağmen
kariyerinizin büyük kısmını İngiltere’de geçirmişsiniz. Phronesis İngiliz jazz
sahnesinin bir parçası olarak görülebilir mi? İskandinav kökenlerinizin
müziğinizde nasıl bir etkisi var?
İngiltere’de 12 sene geçirdikten sonra, İngiliz jazz sahnesinin bir parçası
olarak hissediyorum ve müzik bağlantılarımın çoğu burada. İskandinav
etkilerinin farkında değilim ama orda büyüdüğüme göre doğal bir parçam
olduklarını söyleyebilirim. Bir zamanlar bu etkilerin müziğimin sound’ı olmasını istememiştim ama
bugünlerde umursamıyorum.
Bu sene Kopenhag Jazz Festivali’nde ‘Young
Spirit Ödülü’nü kazanmışsınız, bu sizin için ne ifade ediyor?
Bir ödül kazanmak bir çeşit takdir kazanmak gibi ve her zaman güzel bir şey.
Artık Danimarka’da yaşamadığım için bu ödül insanların benim müziğimden
haberdar olmalarını sağlıyorsa muhteşem bir şey.
Phronesis grubu her hangi bir jazz
devinin eşlikçisi olacak olsaydı, kimi seçerdiniz?
Sanırım belirgin cevap hiç kimseyi. Umarım egoist bir manyak gibi
tınlamıyorumdur (gülüyor). Bizden önceki her şeye saygı duyuyor ve anlamaya
çalışıyorum ama biz kendine özgü bir grupmuşuz gibi hissediyorum. Bir şekilde
bir bütünlük arz ediyoruz ve hiç kimse bunu güçlendiremez, yalnızca
farklılaştırır.
Müzikal etkilenimleriniz nelerdir?
Kişisel müzikal etkilenimlerin hiphop ve funk’ın yanı sıra 1970’lerde henüz
çocukken annemin dinlettiği pop müzikler. Jazz’ı çok geç keşfettim lakin içine
çekildim. İfade biçimleri ve spontaneliği çok etkileyiciydi ve gerçekten içimde
bir yerlere dokundu.
Yeni albüm üzerinde çalışmaya başladınız
mı? Gelecekteki projelerinizden bahseder misiniz?
Yeni müzikler yazmaya hali hazırda başladık, yani daha çok süregelen bir
durum. Gelecek sene kaydetme planlarımız var ancak nerde ve nasıl olacağı henüz
bir sır. Gelecek yıl şarkıcı/ şarkı yazarı Olivia Chaney ve besteci Dave Maric
ile yapacağımız bir işbirliği olacak, birlikte Londra’da Queen Elizabeth Konser
Salonu’nda Nisan ayında bir konser vereceğiz. Avrupa’da ‘Pitch Black’ konser
serileri devam edecek. Ayrıca Kuzey Amerika ve Avustralya’da da konserler
olacak. 2013 şimdiden çok heyecan verici görünüyor!
*Jazz Dergisi Ocak 2013 sayısında yayımlanmıştır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder