18 Ocak 2008 Cuma

Bir ölüye mektup..

Bayım,

Siz göçtüğünüzde ben buralarda değildim. Hatta benim ürememe sebep varlıklar dahi adımlarını düz bir çizgide sabit tutamayacak kadar yıl katetmişlerdi ancak..

Bayım,

Sizi tanıdığım günden beri, ağırlık mı hafiflik mi olduğuna bir türlü kanaat getiremediğim bir yoğunlukla katetmekteyim her yolu.. Bu her iki uca kayması pek olası yoğunluktur ki, çizgimi terkedip yenisini yaratmama sebep. Ve bu çizgidir ki, suskunluğum, çoşkunluğum, zerzenişim, uykum, gölgesi bulunmayan evrenleri , arayışım..

Sizi her duyduğumda bir yandan sazımı sarmalayasım ve çağlarca üfleyesim geliyor, bir yandan ise sizin sazınızdan akan notaların beni ulaştırdığı huzura “bir ben” ulaşabilir miyim kaygısıyla terkedesim onu. Sonsuza kadar.

Çelişki kardeşliği hissediyorum sizinle aramda bayım,

Başak ve terazinin kesiştiği gün gelmişsiniz dünyaya... İddaalı bir söz edip sadece sizi dinleyerek bile bunu farkedebilirdim diyebilirim, başağın tüm mükemmelliyetçiliğini, titizliğini, hedefe dair sabrını ve terazinin naif kararsızlığını, estetik kaygılarını, ruhani arayışlarını tel tel bezemişsiniz her ezginize..

Sizden ötesi olmayacak bayım, düzensizliğin içersinde yakalanabilecek estetiğin ulaşabileceği son noktasınız. İşte bu yüzdendir sazımı bırakıp yazıma sarılıyorum. Tende siz, fonda siz, unumda hamurumda siz..

Hiç yorum yok: