18 Ocak 2008 Cuma

Şarabın müziğine dair..

Tıpkı müzik gibi, şarabın da onu tatmayı ve özümsemeyi bilenin hayatına getirdiği güzellikler yadsınamaz. Çağlar boyunca ismi birlikte anılan bu ikilinin hizmet ettiği, zamana ve mekâna bağlı olarak değişen, iki ayrı uç olarak kendini bulma ve kendini kaybetme eylemleri, bu ikiliyi daha da vazgeçilmez kılmakta. Robert Fripp “Müzik sessizliğin kadehini dolduran şaraptır” diyerek özetlemekte bu hazların benzerliğini. Şarabın birçok müzisyene de ilham kaynağı olduğu da bir gerçek; Amerikalı kompozitör Curtis Bryant “Şarap Severin Çello Rehberi” isimli eserinde, eseri oluşturan 5 ayrı bölümü, 5 ayrı şarabın karakteristiklerine odaklanarak besteleyerek ve müziğin akışıyla o bölümü temsil eden şaraba uygun bir atmosfer yaratarak, bu ikiliye olan şükranını sunmakta.

Bir diğer nokta ise şarap ne kadar canlı ise bir kaydın da o kadar canlı olduğu. Üzüm şişelendikten sonra da devam eder yaşamaya; bir gün açtığınız şarap ile yarın açacağınız aynı hasattan yapılmış şarap arasındaki nüanslardan söz edildiğini sıkça duymuştur şarapla amatör seviyede ilgilenenler dahi. Bir albümün canlılığından bahsederken, kişinin onu algılaması diye değiştirmek istiyorum tabiri. Dikkatli ve eforlu bir dinleyici için de bir kayıt tıpkı şarap gibidir, dinleyicinin kendine eklediği her şeyle kayıttan algıladığı değişir.

En büyük ortak noktaları olarak söze dökülmekten öte dahil olunup keyif alınması gereken bu ikili söz konusuysa, şarabın müziğine dair betimlemeler yaparken nesnel olmak söz konusu değil sanırım. Bundan sonra okuyacağınız eşleştirmeler tamamen kişisel olup, belli üzümlerin karakteristiklerine odaklanarak, atmosfere dair bir tamamlayıcı olarak belli müzisyenler önermemin nedeni, bu ikiliye dair kişisel ilgimden öte değildir.

Cabarnet Sauvingon kuşkusuz en tanınmış üzümlerin başında gelir, tıpkı bayan vokaller söz konusu olduğunda birçoklarının aklına Nina Simone’ın gelmesi gibi. Cabarnet’nin bu kadar yaygın olmasının nedeni ekildiği her yerde değişik iklim şartlarına uyum gösterebilme özelliğidir. Nasıl Nina ne kadar caz, soul, gospel, pop ya da blues janrlarına ait olarak tanımlanan parçalar seslendirirse seslendirsin, ses renginin özgünlüğü belli ederse kendini; Cabarnet de yetiştiği yer ve stilden bağımsız olarak frenküzümünü çağrıştıran kokusunu belli eder.

Söz konusu üzüm Pinot Noir ise eşlikçisi olarak John Coltrane’in 1965 tarihli Meditations albümü atanabilir. Pinot’nun kokusunu tarif etmenin ve tanımanın zor olduğu söylenir. Son dönemlerine odaklanırsak Coltrane’in müziğini tanımak bariz olsa da, o dönem için tarif edilmesi ve değeri anlaşılması zor olduğu su götürmez bir gerçek. Coltrane’in son dönemlerindeki eserlerinin değerinin kitlelerce anlaşılabilmesi için nasıl üstünden yıllar geçmesi gerektiyse; arada istisnalar olsa da, Pinotların çoğu on yılda içime hazır hale gelir ve bu süre ilerledikçe çoğu şarapta olduğu gibi değeri artar. Pinot’ların kokularını tanımlamak içinse tatlı ve çürük, ferahlatıcı ve is çağrışımı gibi tezatlardan yararlanır şarap uzmanları, tıpkı Coltrane’in müziğinizdeki karmaşayı betimlemek için başvurulan sonsuz tezat sıfat gibi.

Eğer seçiminiz Chardonnay ise, Coleman Hawkins’in zarif, akışkan ve zaman zaman karamsar tonu en uygun eşlikçisi olmaya adaydır. Dünyanın en kaliteli beyazlıklarından olan Chardonnay nasıl beyazların üzerine çektiyse dikkati, Hawkins de benzerini caz dünyasında tenor saksafon için başarmıştır. Hawkins’in Body & Soul albümü bir şişe Chardonnay’in yanında mükemmel bir tamamlayıcı olacaktır.

Diğer kırmızılara oranla daha yumuşak olarak betimlenen Merlot’nun yanına ise kolonlardan yükselmek üzere Bryan Ferry’nin buğulu ve doygun ses tonu uygun bir aday olabilir. Merlot; tatlımsı, meyve kokulu aroması ve açık kırmızıya kaçan rengiyle diğer kırmızılara oranla ayırt etmesi daha olası bir üzümdür; bu gibi özelliklerinden dolayı bazı şarap severlerce ifadesiz olarak nitelendirilip tercih edilmez. Nitekim ben bu gruba dahil değilim; bir şişe iyi kalite Merlot ve Bryan Ferry’nin 1973 tarihli coverlardan oluşan These Foolish Things albümü yarattıkları duyguların benzerliği itibari ile mükemmel bir ikili olabilir.

Her ne kadar farklı duyulara hitap etseler de, birinin olduğu yerde diğerinin eksikliği göze çarpar bu ikilinin sevenlerince. Her açılan şişede farklı tınlar şarap, her geçen günle tadı ve yoğunluğu değişir kaydın. Sözü Sabahattin Eyüboğlu’na bırakırsak:

“Benim canım hep şarabın izindedir,
Kulağım ney ve rubap sesindedir.”

Son Söz: Bu yazının oluşumu aşamasında bir şişe Melen Kalecik Karası tat ve koku; Charles Lloyd 1966 tarihli Forest Flower albümü işitme duyularına hizmet etmiştir.

*Bu yazı Ocak 2008'de Jazz Dergisi'nin 49. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: